Roma (11. Gün)

roma pantheon

Roma’nın havaalanına benzeyen devasa tren garında indiğimizde Birant’la yolculuğumuzun da sonuna gelmiştik. Birant burada bizden ayrılıp Milano trenine bindi ve orada bir arkadaşında birkaç gün geçirdikten sonra Türkiye’ye döndü.

Klasik olarak, kalacak yerimiz olmadığından turist danışma ofisinden bir hostel listesi aldık. Listede en az 50 tane hostel ismi var. İyi de bunun hangisi nerede, hangisi iyidir, hangisi kaç paradır? Elimizin altında internet de olmadığından, ya Allah bismillah sarıldık oradan bir ankesörlü telefona, başladık “hi, do you speak English?” konulu telefon görüşmeleri yapmaya… Biz telefona sarılmadan önce yanımıza bir kızcağız geldi. Yakasında uyduruk bir kart, üzerinde Hostel Service yazıyor. Kız hostel aradığımızı öğrenince sağa sola telefon edip bir takım konuşmalar yaptı. İki dakika sonra elimize Enjoy diye bir hostelin adres ve telefon numarasını tutuşturdu. Biz para mı vereceğiz şimdi kıza, ne yapacağız diye karın ağrısı çekerken kız “Adımı verin yeter: Alessia” dedi. Hamili yakinimdir olayı 😉 Fakat artık yakasındaki uyduruk karttan mı kıllandık, yoksa aşırı yardımsever haline mi sinir olduk, bilemiyorum, kıza pek güvenemedik ve kendi hostelimizi kendimiz buluruz deyip telefona sarıldık.

Roma’ya giderseniz aklınızda bulunsun, yatacak yer bulmak bir problem. Çooook önceden rezervasyon yaptırarak kendinizi garantiye almanız gerekiyor. Yaklaşık 50 hosteli tek tek arayıp yer olmadığını öğrendikten sonra çaresiz, kızın söylediği yere gitmeye karar verdik.

Birçok büyük Avrupa kentinde tren garı çevresi bizim Laleli-Aksaray tadında mahallelerle doludur. Roma da bir istisna değil. Yalnız Laleli’de Rus varsa, Roma’da Çinli var! Gardan çıkıp yürüdüğümüz yarım saat boyunca Çinli’den başka bir insan görmedik. Ha, belki bunların arasında Vietnamlısı, Kamboçyalısı, Tayvanlısı vardır, bilemem. Onları da ben ayırdedemiyorum. Dizi dizi tekstil dükkanlarına inci inci dizilmiş bu çekik gözlü insanlar belli ki İtalyanca da bilmiyorlar. Zaten vitrinlerde latin alfabesi kullanılmıyor. Muhtemelen İtalya’da bulunma-çalışma izinleri de yok. Adeta çitleri olmayan bir esir kampı bu bölge.

Neyse uzatmayayım, biraz aradıktan sonra bize verilen adresteki acaip hosteli bulduk. Yatılıp uyunacak bir yerden ziyade çamaşırhaneyi andıran bu acaip hosteldekiler tabii ki ne Alessia’yı tanıyorlardı, ne de boş yatakları vardı. Şaşırdık mı, hayır. Neyse ki İranlı olduğunu tahmin ettiğimiz hostel görevlisi Arash, bir güzellik yapıp tren garına yakın başka bir hostelde yer ayarladı da sokakta kalmaktan kurtulduk.

Roma gerçekten çok güzel bir şehir. Bir yanda müthiş bir tarih, sanat, mimari, rönesans ruhu… Öte yanda İtalyan markalarıyla dolu harika alışveriş caddeleri… Beride makarnası, pizzası, mezesi, şarabı, meşhur Roma dondurması… Daha bitmedi, Trevi Çeşmesi’ne para atma, İspanyol Merdivenleri’nde oturma, sevgili arkasında scooter’a binip saç savurma romantizmi… Ponpon şapkalı muhafızların ülkesi, devlet içinde devlet Vatikan… Sokak ressamı, çalgıcısı, karikatüristi, kuklacısı… Velhasıl kelam, Roma’da ne yapacağınızı, nereye bakacağınızı şaşırırsınız.

Bana göre Roma’nın en etkileyici yeri, en kaçırılmayacak ziyaret noktası Pantheon’dur. Kendini küre sanan bir kilisedir burası. İnsanın içinde oturdukça oturası gelir. Kilisenin bulunduğu meydan ise, aslen dekor olarak düşünülmüş de sonradan hayata geçirilmesine karar verilmiş izlenimi veren bir yerdir. Roma’ya, örneğin, bir haftalığına gelmişseniz rahatlıkla bir tam gününüzü buraya ayırmanızı tavsiye ederim.

Ben daha önce Roma’ya gelmiş olduğumdan, gündüz Emrah için seçmece noktalardan oluşan bir Roma turu attık. Akşam ise şehrin en zarif meydanı Piazza Navano’da güzel bir yemek yiyip geç saatte hostele döndük. Odamızı paylaştığımız (2 kız ve 1 erkek) birbirini tanımayan gezgin gençler, sıcaktan donla yatıp uyumuş, bize de kültür zenginliğiyle dolu bu entellektüel günün sonunda onların donlu popolarına bakarak uykuya dalmak kalmıştı.

PAYLAŞ: